Demokrasi ve barış
Dünyanın pek çok bölgesinde sıcak çatışmaları, akan kanları çaresizlik içerisinde, üzülerek seyretmek zorunda kalıyoruz. Bu bölgelerden bazıları Türkiye’nin yanı başındadır. Suriye’de iki yıldır süren iç savaşta kimyasal silahlar kullanılmaya başladı. Irak’ta her gün onlarca kişi bombalı saldırılarda hayatını kaybediyor. Mısır’da yapılan askerî, darbe sonrasında her gün masum insanlar ölmeye devam ediyor. Dünyamız, özlenen barış ve sükûnet ortamına ulaşmaktan ne yazık ki uzak görünüyor. Bütün bu olumsuzluklardan en fazla zarar gören kesim ise masum ve mazlum sivil halktır.
Gelecek nesillerin mutluluğu, huzuru, güvenliği ve refahı için insanoğlunun tarih boyunca korkunç acılara ve tahribata neden olmuş savaş ve çatışmalardan ibret alması, bu acıların ve tahribatın tekerrür etmemesi uluslararası camianın ortak sorumluluğudur. Bu maksatla Birleşmiş Milletler, 21 Eylül tarihini “Dünya Barış Günü” olarak ilan etmiştir. Fakat Birleşmiş Milletler’in son yıllardaki acziyeti bu kurumu sorgulanır bir konuma getirmiştir. Oysa her yıl 21 Eylül’de, Birleşmiş Milletler Merkezi’ndeki “Barış Çanı” insanlık için çalınıyor. Savaşlardaki insani kıyımın anısına Japonya tarafından yaptırılan bu çan, tüm kıtalardan çocukların bağışladıkları bozuk paralarla üretildi. Çanın üzerine de “Çok Yaşa Mutlak Barış” yazısı kazındı. Fakat şu anda dünyada barış çanları değil, savaş boruları ötmekte, Birleşmiş Milletler ise sadece seyretmektedir.
Birleşmiş Milletler’in mevcut bozuk yapısı sebebiyle “küresel güçler” dünyanın değişik noktalarında karışıklıklar çıkarmaktan geri durmamaktadır. Ülkelerin ve milletlerin kendilerine biçtikleri hedeflerin ve önceliklerin birbirleriyle her zaman örtüşmemesi esasen normaldir. Ortaya çıkan farklılıkların, görüş ayrılıklarının zıtlaşma, kutuplaşma, çatışma zihniyetiyle değil, diyalog ve uzlaşma yoluyla barışçı şekilde giderilmesi, insanlığın ortak geleceği açısından büyük önem taşımaktadır. Böyle bir noktada demokrasi kültürü ön plana çıkmaktadır.
Demokrasi kültürünün oturmadığı Ortadoğu ülkelerinde her gün yeni bir facia ile karşı karşıya kalıyoruz. Küresel güçler ise kendi menfaatleri doğrultusunda değişik grupları kullanmaktan, kaos ortamı çıkarmaktan geri durmuyor.
Türkiye ise son yıllarda gerçekleştirdiği reformlarla önemli merhaleler kat etti. Türkiye’nin ekonomi, demokrasi, hukuk, kültür, siyaset alanlarında gerçekleştirdiği dönüşümler büyük bir zihniyet değişikliğini de beraberinde getirdi. Bu zihniyet değişimi, küresel güçlerin ülkemiz üzerindeki oyunlarını da bozmuştur.
Türkiye’nin demokratik bir ülke olarak farkındalık oluşturan nitelikleriyle bölgemizde ilham kaynağı olması, yönetimdeki insan merkezli bir bakış açısının tezahürüdür. Vatandaşlarımız da demokratik rejimin erdemlerinin kıymetini biliyor, bunun bilinci ile yarınlara güvenle bakıyor. Türkiye’nin gelişmiş bir demokrasi ülkesi haline gelmesi için, temel hak ve özgürlüklerin genişletilmesinin, hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesinin önemi büyüktür. Bir ülkedeki özgürlük ortamı, esasen demokrasiye hayat veren en önemli güçtür. Demokrasimizin kalitesinin yükseltilmesi, ülkemizde gerçek barış ve huzurun yakalanmasının yanı sıra istikrar, refah ve güvenliğin de teminatı olmaktadır. Demokrasi ve halkın iradesi haricindeki tüm beklentiler ve çözümler bu ülkenin karanlığa itilmesi anlamına gelir.
Yıllarımızı heba etmenin acısını hep birlikte çektik. İçinde bulunduğumuz eylül ayı tarihte acılarla doludur. Halkın oyları ile iktidara gelen Demokrat Parti 29 Eylül 1960’ta kapatılmıştır. Yine 10 yıl bu ülkeye başbakanlık yapan rahmetli Adnan Menderes ve iki bakan arkadaşı 17 Eylül 1961 tarihinde idam edilmiştir. 12 Eylül 1980 tarihinde ise bu ülkede darbe yapılmıştır. Demokrasi dışı yapılan tüm müdahaleler ülkemizi geriye götürmüş, sıkıntıları da beraberinde getirmiştir.
12 Eylül 2010 tarihinde kabul edilen Anayasa değişikliği Türkiye açısından önemli bir reform olmuştur. Darbeleri Araştırma Komisyonu kurulmuş ve darbe yapanlar, darbeye teşebbüs edenler mahkemelere sevk edilmiştir. Artık Türkiye’de demokrasi dışı tüm girişimler mahkemeler tarafından sorgulanmaktadır.
Enerjimizi boşa harcamadan, kısır çekişmelerle günü geçirmeden ülkemizin, insanlarımızın geleceği için çalışmalar yürütmek zorundayız. Vizyonumuz sadece kendi halkımız ile sınırlı değildir. Küresel güçlerin aksine biz barışı kendimiz için istiyorsak, dünya halkları için de istiyoruz. Biz demokrasiyi istiyorsak, diğer ülkelerin halkları için de istiyoruz. Biz refahı, mutluluğu kendi halkımız için istiyorsak, diğer ülkelerin halkları için de istiyoruz.
Saygılarımla.
Nevzat Pakdil
Kahramanmaraş Milletvekili
Türk Parlamenterler Birliği Genel Başkanı