27 Mayıs 1960’tan günümüze demokrasimiz
Türkiye Cumhuriyeti, 1960 yılında demokrasi dışı müdahalelerle, askerî darbelerle tanıştı. 27 Mayıs darbesi, 12 Mart muhtırası, 12 Eylül darbesi, 28 Şubat postmodern darbesi ve 27 Nisan bildirisi, nedenleri ne olursa olsun millî iradenin devlette şekillenmesine karşı yapılmıştır.
Doğrudan veya dolaylı olarak, bir gecede, silah marifetiyle ya da bürokratik aygıtlarla, milletin iradesine ve onun adına yetki kullanan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne karşı yapılan bu müdahaleler aslında insan hakları ihlali ve millet düşmanlığıdır.
Genel anlamda yaşadığımız darbe ve muhtıraların öncesinin ortak özellikleri, organize bir biçimde kaygı verici toplumsal olayların zemininin hazırlanmasıdır. Topluma korku ve güvensizlik verilmekte, siyaset kurumu hedef tahtası olarak gösterilmektedir. Tüm bunlar olup biterken medya, ordu, siyasi partiler, bazen üniversite ve yargı da kullanılabilmektedir. En acısı ise adı sivil toplum örgütü olan kuruluşların bu darbelerde etkin bir şekilde kullanılmış olmasıdır.
1960 yılından günümüze kadar topluma musallat olan karanlık odakları, vesayetçi anlayışları ortadan kaldırmanın tek bir yolu vardır: Siyaset kurumunu güçlendirmek. Siyaset kurumunu güçlendirmek için son 10 yıldır ciddi bir mücadele verilmiştir. Önce yıpranan demokrasimiz onarılmış, sonra da yeniden inşa edilmeye başlanmıştır. Bunun anlamı, sistemi her açıdan rehabilite ederek taşları yerli yerine oturtmaktır.
22 Temmuz seçimleri ve 12 Eylül referandumu, toplumsal yenilenme gibi bir etki yaparak siyaset kurumunu etkili, iktidarı da muktedir hale getirdi. Önümüzdeki süreçte Türkiye, yeni anayasasını da hazırlayacaktır. İnsanı merkeze koyacak olan yeni sivil anayasa darbelerin, müdahalelerin de önünü tamamen kesecektir. Gelinen noktada, Türkiye kendi iç dinamikleriyle ihtiyacı olan dönüşümü gerçekleştirmiştir. Bu dönüşüm ve gelişim canlı bir organizma gibi süreklilik arz etmektedir.
Demokrasimizi onarma ve yeniden kurma olarak da yorumlanabilen bu süreç, Türkiye’yi daha ileri demokrasiye ulaştırma, daha aydınlık, daha müreffeh bir gelecek inşa etme çabasıdır. Tekrar ifade etmek gerekirse burada en önemli husus milletin iradesinin tecellisi olan siyaset kurumunun güçlenmesi ile mümkündür. Türkiye’nin geleceği, sivil toplum örgütlerinin, mesleki örgütlerin, siyasi partilerin teklifleri ve projeleri ile daha güzel noktalara gelecektir.
Sonuç olarak, bu ülkenin insanları bir daha darbelerle karşılaşmayacaklardır. Darbelere sebep olarak ortaya atılan gerekçelerle de muhatap olmayacaklardır. Türkiye artık açık toplum haline gelmiştir. İnsan hakları en önemli kavramdır. İnsanın bu kadar ön plana çıktığı, devletin şeffaflaştığı, açık toplumun oluştuğu bir ülkede artık darbe olmaz.
Saygılarımla.
Nevzat PAKDİL
Kahramanmaraş Milletvekili
TPB Genel Başkanı