DÜNYAYA HOŞGÖRÜYLE BAKMAK
SPOT: Hoşgörüyü hem şahsi hem siyasi hayatımıza hâkim kılmak, yaşanan olumsuzlukların önüne geçmek için büyük bir adımdır.
Geçtiğimiz yüzyıl, insanlık tarihinin o güne kadar yaşamadığı büyük acılara sahne oldu. İki büyük dünya savaşı, ardından gelen Soğuk Savaş dönemi ve bölgesel çatışmalar milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine, bir o kadar insanın da yerinden yurdundan edilmesine yol açtı. 21. asrın eşiğine geldiğimizde Avrupa’nın ortasında, Bosna’da yaşanan soykırım tarihe kara bir leke olarak geçti. Günümüzde teknolojinin ilerlemesi, tıbbi imkanların çeşitlenmesi, insan ömrünü uzatmaya ve hayat kalitesini yükseltmeye yönelik çabalar olumlu gelişmeler olarak karşımıza çıkarken Filistin’deki ambargo, Arakan Müslümanlarına yönelik saldırgan tutum, Batı ülkelerinde hızla yayılan İslamofobi gibi olaylar ise dünyanın mazlumlar için yaşanması zor bir yere dönüştüğünü gösteriyor. Rahmetli Cemil Meriç’in Batı kültürü ile Doğu irfanı arasında gördüğü farkı anlayabilmek için son birkaç yüzyılda yaşananlara daha dikkatli bakmak gerekiyor. Bir yanda sanayi ve teknolojide hızla yükselen, bu süreçte dünyaya kültür ihraç eden Batı dünyası, diğer tarafta emperyalist emellerin kurbanı konumundaki Doğu milletleri… Cemil Meriç’in kültürün öne çıkarılıp irfanın unutulduğu yönündeki tespitleri günümüzdeki durumun teşhis edilmesi için son derece önem arz ediyor. Aynı şekilde, içinde bulunduğumuz Aralık ayında vefatının 743’üncü yılını idrak ettiğimiz Hz. Mevlâna’nın öğretisine sıkı sıkıya sarılmak, zor günler geçiren dünyamız için bir umut ışığı olacaktır.
Mevlâna Celâleddin-i Rumî’nin felsefesinde öne çıkan kavram hoşgörüdür. Doğunun irfanını en güzel şekliyle ortaya koyan bu mefhumu hem şahsi hem siyasi hayatımıza hâkim kılmak, yaşanan olumsuzlukların önüne geçmek için büyük bir adımdır. II. Dünya Savaşı’nda bile görülmemiş bir nüfus hareketliliğinin yaşandığı günümüzde mülteci sorununu siyasi veya ekonomik bir mesele olarak ele almadan, hoşgörü çerçevesinde insani bir durum olarak değerlendirmek gerekir. Türkiye’nin sürecin başından beri sergilediği tutum bu yöndedir. Ne yazık ki Avrupa ülkelerinin konuya yaklaşımı hoşgörüden gün geçtikçe uzaklaşmakta, hatta yabancı düşmanlığına doğru yol almaktadır. Suriyeli mülteciler için ülkemize verdikleri mali destek vaadini hâlâ yerine getirmeyen Avrupa Birliği’nin önemli kurumlarından Avrupa Parlamentosu geçtiğimiz ay Türkiye’nin üyelik müzakerelerinin dondurulmasına yönelik bir karara imza attı. Hukuki bağlayıcılığı bulunmadığı gibi bizim açımızdan yok hükmündeki bu karar, Avrupa’nın Müslüman bir ülkeyi çağdaş medeniyet seviyesinde görmek istememesinin bir sonucudur. Farklılıklara tahammülü olmayan, kendi kültürünü üstün görüp diğerlerinin yok edilmesi gerektiğini düşünen zihniyetin dünyayı ne hale getirdiği ise herkesin malumudur.
2016 yılına veda ederken “Hoşgörüde deniz gibi ol” diyen Hz. Mevlâna’nın öğütlerine uyarak yeni yılda siyasette ve sosyal hayatta öfkenin, önyargının esiri olmadan olaylara serinkanlılıkla yaklaşılmasını temenni ediyorum.