Bugün, daha önce de sayısız örneğine şahit olduğumuz, İsrail’in Gazze’ye yönelik ölçüsüz ve pervasız güç kullanımı sonucu ortaya çıkan korkunç vahşet görüntüleriyle karşı karşıyayız. Havadan, karadan ve denizden ölüm makineleri Gazze’de kadın, çocuk, yaşlı, hasta, engelli ayrımı yapmaksızın ölüm kusmakta, insanlığın en masum yaşam alanı olan hastaneler dahil sivil yaşam alanları hedef olmaktadır.
En son Ehli Baptist Hastanesinin füzelerle vurulması sonucu yüzlerce sivilin öldürülmesi, insani duygularını yitirmemiş, vicdanı nasırlaşmamış herkes tarafından lanetlenmiştir. Halen küçük bir alanda sıkıştırılmış, elektriği ve suyu kesilmiş 2 milyon insan ağır saldırı altındadır.
Tüm dünyayı hiçe sayan soykırım niteliğindeki bu vahşete duyarsız ve tarafsız kalınması mümkün değildir. Bizler, Filistin halkıyla her zaman olduğu gibi, bugün de tarihî ve kültürel bağlarımızın bize yüklediği sorumluluk duygusuyla, Meclisimizle, Devlet yönetimimizle ve sivil toplum kuruluşlarımızla, tüm Türkiye olarak tam bir dayanışma içindeyiz.
Türk milleti, Filistin halkıyla dayanışmasını her vesileyle dile getirmiş ve ortaya koymuştur. Çünkü Kudüs ve Filistin tarihimizden, kültürümüzden, inanç dünyamızdan derin izler taşımaktadır. Türkiye’nin tarihî coğrafyası içerisinde yer alan bu bölgeler bizim dört yüz yıl boyunca, bölge halkıyla birlikte, üç büyük dine mensup farklı milletleri barış içinde yönettiğimiz bölgelerdir.
Batı Medeniyeti demokrasi, hukuk, insan hakları, fikir hürriyeti gibi değerleri ancak kendi menfaatleri söz konusu olduğunda dile getiriyor!
İsrail, insan hakları, uluslararası hukuk, savaş hukuku, en temel insani değerler adına ne varsa tecavüz ederken yine ABD ve Avrupa tarafından desteklenmekte, hatta teşvik edilmektedir.
Avrupa’da İsrail yanlısı eylemlerde herhangi bir kısıtlama yapılmazken Filistin’le dayanışma gösterilerinin yasaklanması, Batı medeniyeti adına yapılan güzellemelerin ne büyük bir yalandan ibaret olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiştir. Dillerinden düşürmedikleri demokrasi, hukuk, insan hakları, fikir hürriyeti gibi kavramları sadece kendi menfaatleri söz konusu olduğunda kullandıklarına, asla bu değerleri içselleştiremediklerine yine şahit oluyoruz.
İsrail’in Filistin’e yönelik bu pervasız saldırıları, topyekûn bir halkın yok edilmesine yönelik girişimleri aynı zamanda insanlığın ortak değerlerine, dünya barışına karşı yapılmaktadır. Bu durumun devam etmesi dünya barışı için de vahim sonuçlara sebep olacağı açıktır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi “”Batılı ülkelerin teşvik ettiği, medya kuruluşlarının meşrulaştırma yarışına girdiği bu cinnet furyasından bölgemizin bir an önce kurtarılması gerekmektedir.”
İsrail, Amerika Birleşik Devletleri ve Batının desteğiyle tüm Gazellileri öldürmek pahasına işgal sınırlarını genişletmek istemektedir.
İsrail rejimi, sınırları belirsiz, her bakımdan kendisine bağlı ve muhtaç, teknik ve hukuki olarak devlet olmaktan uzak, işgal politikasını meşrulaştıran bir Filistin yönetimi arzulamaktadır. Bunu sağlamak için de tüm dünyanın gözleri önünde yıllardır kullanılması yasak olan misket bombalarından fosfor bombalarına, hastanelerin füzelerle vurulmasına kadar, savaş suçu kapsamına giren vahşetlere sebep olmaktadır. Yıllardır Filistinlilerin yaşadığı topraklarının bir bütün olarak işgal edilmesine, son zamanlarda da sistematik olarak İsrailli yerleşimci kisvesi altında gasp edilmesine tanıklık ediyoruz.
Bu sorun bir “Filistin’in Sorunu” değil “İsrail Sorunudur”!
Bugün hafızalarımızda Filistin Sorunu olarak yerleştirilen İsrail Sorunu, oradaki Müslümanların yüz yıl boyunca işgal faaliyetlerine rıza göstermeyip, topraklarına ve yaşam haklarına sahip çıkarak kahramanca direndikleri için canlılığını korumaktadır.
Avrupa’nın yüzyıllar boyunca varlıklarını sorun olarak gördükleri Yahudileri, 19. yüzyılda Filistin topraklarına sürerek başlattıkları bir sorundur.
Küresel Batı sömürgeciliğinin emperyalist çıkarlar doğrultusunda yerli halkları topraklarından sürüp, kendi kimlik ve aidiyetlerine göre dünyayı yeniden tasarlamaya çalışmalarından kaynaklanan sorunlardır. Tüm barış çabalarına rağmen bunları tahrip eden saldırgan Siyonist politikalar nedeniyle insanlığın gündemindedir. Sürekli işgal, istila, genişleme ve yayılma politikalarının bir ürünüdür.
Uygulanan orantısız güç kullanımı ve başvurulan şiddet, karşı şiddete sebep olmaktadır.
Filistin Halkına yönelik baskı ve kuşatmaların İsrail’e de güvenlik ve huzur getirmediği açıktır. Bölgedeki şiddet ortamının ve dalgasının kaynağı İsrail’dir. Uygulanan orantısız güç kullanımı ve başvurulan şiddet, karşı şiddete sebep olmaktadır. Her saldırı bölge barışını daha uzaklara itmektedir.
Şiddet olaylarında din ve ırk ayırımı yapmaksızın, dökülen kanın ve gözyaşının acilen durdurulmasını sağlayacak tek yol sürdürülebilir bir barıştan geçmektedir. Bunu sağlamak için de öncelikle İsrail tarafından başta Gazze olmak üzere, Filistin halkına ve topraklarına karşı yürütülen saldırıların derhâl durdurulması gerekmektedir. İsrail, çevresindeki bağımsız ülkelerin ve halkların toprak bütünlüğü ve egemenlik haklarını çiğneyen, gerilimini tırmandıran, bölge ve dünya barışını tehdit eden genişlemeci politikalarından vazgeçmelidir.
İsrail’in Filistin’e karşı, Filistin’e ve Filistinlilere karşı yürüttüğü, âdeta, soykırım olarak nitelendirebileceğimiz insanlık dışı saldırılarını lanetliyoruz. Bu saldırıları Filistin halkının varlığını ve yaşama haklarını ortadan kaldırmayı amaçlayan planlı girişimler olarak görüyoruz.
Gazze’deki Filistinlilerin yurtlarından göç etmeye zorlanması kabul edilemez.
Filistin halkını yok etme çabalarına son verilmelidir. Filistin halkının bağımsızlığını ve güvenliğini dikkate almayan, hiçbir çözümün kabul edilmesi mümkün değildir. Başkenti Kudüs olacak şekilde iki devletli bir çözümü merkeze alan müzakereler acilen başlatılmalıdır. Bu sadece Filistinlilerin selameti için değil, aynı zamanda bölgede istikrarın sağlanması için de tek çıkar yoldur.
Filistin halkı yalnız ve çaresiz değildir!
Filistinli kardeşlerimizin haklı mücadelelerinde, en güçlü şekilde yanlarındayız. Filistinli kardeşlerimizi tüm koşullarda desteklemeye devam edeceğimizin bilinmesini istiyoruz. Türk Parlamenterler Birliği olarak bu insanlık dramına son vermek için çaba harcayan tüm taraflara da bu vesileyle teşekkür ediyoruz.
TÜRK PARLAMENTERLER BİRLİĞİ