Demokrasi kültürümüz ve millî irade
Ülkemizde anlamsız tartışmalarla başlayan kutuplaşmalar bazen siyasetin ötesine geçmiş, zaman zaman birlik ve beraberliğimizi zedelemiştir.
Demokrasi bir anlayış ve ruh meselesidir. Demokratik cumhuriyette, devlet idaresi tamamen milletin iradesine, milletin tercihlerine dayanır. Bu realiteye rağmen gücü elinde bulundurmak isteyen bazı egemen gruplar, topluma şekil verme gayretleri içerisine girmektedirler.
Toplum mühendisliği düşüncesinin bir sonucu olan vesayet anlayışının tamamen bitirilememesi zaman zaman siyaset kurumunun kilitlenmesine ve sistemde onarılması güç olumsuzluklara sebep olmaktadır. Millet iradesine gölge düşüren, demokrasimizi zaman zaman kesintiye sokan örtülü ve açık bu vesayetçi anlayışlara kesinlikle müsaade edilmemesi gerekmektedir.
Demokratikleşmeye yönelik tüm reform girişimlerinin siyaset kurumunu güçlendiren ve geleneksel olarak merkez-çevre ayrımı ile ifade edilen toplum ile devlet arasındaki mesafeyi azaltan bir yönü bulunmaktadır.
Demokrasilerde millî iradenin belirlenmesinin tek yolu seçimlerdir. 150 yıllık anayasa ve demokrasi geleneğimizin en önemli unsuru, hâkim güvencesinde yapılan seçimler olmuştur. Çoğulcu demokrasilerde siyasi partiler, birbiriyle yarışır, mücadele eder, sonuçlar da seçim sandığında karşılık bulur. Sandıktan çıkan sonucu ise herkesin kabullenmesi gerekmektedir. Seçimlerin sonuçlarını kabullenmemek milletle, millî irade ile kavga etmek anlamına gelir.
Seçimler sonrasında oluşan hükümetlere de önemli görevler düşmektedir. Vatandaşların haklara, adalete yönelik taleplerinin karşılanması ve vicdanlara ters düşen yanlışların giderilmesi bu görevlerin başında gelmektedir.
Ülkemizde anlamsız tartışmalarla başlayan kutuplaşmalar ise bazen siyasetin ötesine geçmiş, zaman zaman birlik ve beraberliğimizi zedelemiştir. Bu tür kutuplaşmalar demokrasi kültürünü zayıflatmakta, sonuçları ekonomiyi, kültürü ve sosyal barışı menfi yönde etkilemektedir.
Kendilerini seçkinci ve vasi olarak gören kesimler demokrasi tarihimiz boyunca milletle olan kavgalarını sürdürmüşlerdir. Son zamanlarda yaşadığımız olaylar da toplumu dizayn etme düşüncesinin bir sonucu gibi gözükmektedir. Hangi açıdan bakarsanız bakın toplum mühendisliğinin, vesayetçi anlayışın hiçbir gerçekliği olmadığı gibi başarılı olma şansı da yoktur.
Geriye dönüp baktığımızda vatandaşın tercihinin yönetim yapılarında etkin olduğu dönemlerde, ekonomik yapının güçlendiğine ve halkın fakirlikten kurtulduğuna, gelir dağılımının daha iyi ve insanların daha mutlu olduğuna şahit oluyoruz. Toplum mühendislerinin yapmış olduğu dizaynlar bu ülkeye şimdiye kadar bir şey kazandırmamıştır, bundan sonra da kazandırmayacaktır.
Ülkemizde gelişme, ilerleme, toplumsal huzur, refah ve mutluluk, millet iradesinin ülke yönetimine yansıması ile mümkün olacaktır.
Saygılarımla.
Nevzat PAKDİL
Kahramanmaraş Milletvekili
Türk Parlamenterler Birliği Genel Başkanı